
Start up’lar için iletişim akademisi kuruyoruz
“Start up'lara yönelik hayata geçireceğimiz Mena Start Up İletişim Akademisi ile hedef kitle analizi, stratejik iletişim, marka algı yönetimi gibi...
“Start up'lara yönelik hayata geçireceğimiz Mena Start Up İletişim Akademisi ile hedef kitle analizi, stratejik iletişim, marka algı yönetimi gibi konularda start up'lara destek olmayı, eğitimler, mentorluk ve uygulama koçluğu gibi konularda onların uzmanı olmadıkları iletişim süreçlerine katkı sağlamayı hedefliyoruz.” İş yapış biçimi çok daha eskilere gitse de kavramsal olarak start up’lar özellikle son 15 yıllık dönemde, ama her geçen zaman diliminde biraz daha yoğunluğu artarak küresel ekonomi sisteminin bir parçası haline geldi. Bu sıfırdan başlayan yeni fikirlerin başarıya ulaşanlarının büyük bir kısmı hepimizin hayatında önemli değişimlere de öncü oldu. Fakat şunu biliyoruz ki; taşıdığı anlam olarak tüketiciye yeni bir ürün veya var olan bir ürünün inovatif bir türevini özellikle teknoloji tabanlı olarak sunan start up’ların çeşitli araştırma sonuçlarına göre yüzde 75’i ila yüzde 90’ı başarılı olamıyor. Diğer yandan yaşamaya devam eden yüzde 10 ila yüzde 25’lik bölüm bile bulundukları ekonomilere can veriyor. Bu nedenle adına melek denilen yatırımcılar umut vadedenlere para yatırmaktan çekinmiyor veya o start up’ta gelecek gören aynı sektörün büyük oyuncuları büyük paralar vererek bu küçükleri satın alıyorlar. Böylece hem kendilerine müstakbel bir rakip oluşmasına engel oluyorlar hem yenilerine umut oluyorlar. Bu şekilde genç girişimciler yeni fikirlerin peşine düşmeye devam ediyor. Peki dumanı üstünde taze fikirlerin bir start up’a dönüşerek pazarda kendine bir yer açması için neye ihtiyaçları var? Aslında bu sorunun yanıtı start up yarışını ilk birkaç kilometrede kaybedenleri inceleyerek verebiliriz. Çünkü bir işin, ürünün ve bir markanın tutundurulması uzun vadeli bir süreç. Bu anlamda işe başladıktan çok kısa bir süre sonra ortaya çıkan başarısızlığın bazı ortak noktalarına bakabiliriz:
- Tüm odaklanma ürün/hizmet üzerinde toplanıyor, yaratılan mükemmel ürünü nasılsa tüketicisinin gelip bulacağı düşünülüyor.
- Hedef kitle analizi yapılıyor ancak hedef kitleye nasıl bir iletişim modeli ile ulaşılacağının analizi yapılmıyor. Yaratılan ürünün tüketicisinin kim olduğu, davranış modelleri, demografik yapıları (yaş aralığı, cinsiyet, gelir grubu vb) bilinmiyor. Hatırlatmak isterim ki başarılı start up’ların, hedef kitlenin ihtiyaçlarına göre hareket ederek, rastlantısal bir başarının değil, ürünün bu ihtiyaçlara karşılık verdiğini anlatanlar arasından çıkması muhtemel.
- İstisnaları olmakla birlikte genellikle meydana getirdikleri ürünün pazarı hakkında (rekabet analizi, fiyatlama, konumlandırma vb) bilgi olmadan işe başlanıyor.
- Ama en önemlisi bütünleşik pazarlama iletişimi kapsamında, marka algısını destekleyecek, onları hedef kitleye taşıyacak medya araçlarını kullanma modelleri yani start up bir markayı önce yatırımcısına, sonra tüketicisine ulaştıracak olan iletişim araçları neredeyse hiç kullanılmıyor.
- Son olarak, start up kurucuları gördüğümüz kadarıyla iletişimi ya kaynak yokluğundan öteliyor ya da gerekli önemi göstermiyor hatta tam tersi gereksiz bir harcama kalemi olarak değerlendiriyorlar.
“Start up'lara yönelik hayata geçireceğimiz Mena Start Up İletişim Akademisi ile hedef kitle analizi, stratejik iletişim, marka algı yönetimi gibi konularda start up'lara destek olmayı, eğitimler, mentorluk ve uygulama koçluğu gibi konularda onların uzmanı olmadıkları iletişim süreçlerine katkı sağlamayı hedefliyoruz.” İş yapış biçimi çok daha eskilere gitse de kavramsal olarak start up’lar özellikle son 15 yıllık dönemde, ama her geçen zaman diliminde biraz daha yoğunluğu artarak küresel ekonomi sisteminin bir parçası haline geldi. Bu sıfırdan başlayan yeni fikirlerin başarıya ulaşanlarının büyük bir kısmı hepimizin hayatında önemli değişimlere de öncü oldu. Fakat şunu biliyoruz ki; taşıdığı anlam olarak tüketiciye yeni bir ürün veya var olan bir ürünün inovatif bir türevini özellikle teknoloji tabanlı olarak sunan start up’ların çeşitli araştırma sonuçlarına göre yüzde 75’i ila yüzde 90’ı başarılı olamıyor. Diğer yandan yaşamaya devam eden yüzde 10 ila yüzde 25’lik bölüm bile bulundukları ekonomilere can veriyor. Bu nedenle adına melek denilen yatırımcılar umut vadedenlere para yatırmaktan çekinmiyor veya o start up’ta gelecek gören aynı sektörün büyük oyuncuları büyük paralar vererek bu küçükleri satın alıyorlar. Böylece hem kendilerine müstakbel bir rakip oluşmasına engel oluyorlar hem yenilerine umut oluyorlar. Bu şekilde genç girişimciler yeni fikirlerin peşine düşmeye devam ediyor. Peki dumanı üstünde taze fikirlerin bir start up’a dönüşerek pazarda kendine bir yer açması için neye ihtiyaçları var? Aslında bu sorunun yanıtı start up yarışını ilk birkaç kilometrede kaybedenleri inceleyerek verebiliriz. Çünkü bir işin, ürünün ve bir markanın tutundurulması uzun vadeli bir süreç. Bu anlamda işe başladıktan çok kısa bir süre sonra ortaya çıkan başarısızlığın bazı ortak noktalarına bakabiliriz:
- Tüm odaklanma ürün/hizmet üzerinde toplanıyor, yaratılan mükemmel ürünü nasılsa tüketicisinin gelip bulacağı düşünülüyor.
- Hedef kitle analizi yapılıyor ancak hedef kitleye nasıl bir iletişim modeli ile ulaşılacağının analizi yapılmıyor. Yaratılan ürünün tüketicisinin kim olduğu, davranış modelleri, demografik yapıları (yaş aralığı, cinsiyet, gelir grubu vb) bilinmiyor. Hatırlatmak isterim ki başarılı start up’ların, hedef kitlenin ihtiyaçlarına göre hareket ederek, rastlantısal bir başarının değil, ürünün bu ihtiyaçlara karşılık verdiğini anlatanlar arasından çıkması muhtemel.
- İstisnaları olmakla birlikte genellikle meydana getirdikleri ürünün pazarı hakkında (rekabet analizi, fiyatlama, konumlandırma vb) bilgi olmadan işe başlanıyor.
- Ama en önemlisi bütünleşik pazarlama iletişimi kapsamında, marka algısını destekleyecek, onları hedef kitleye taşıyacak medya araçlarını kullanma modelleri yani start up bir markayı önce yatırımcısına, sonra tüketicisine ulaştıracak olan iletişim araçları neredeyse hiç kullanılmıyor.
- Son olarak, start up kurucuları gördüğümüz kadarıyla iletişimi ya kaynak yokluğundan öteliyor ya da gerekli önemi göstermiyor hatta tam tersi gereksiz bir harcama kalemi olarak değerlendiriyorlar.


