Bmag Logo
Aytaç Şaşmaz - Serra Arıtürk: Sevgi ihtiyacı...
Genel
13 dk okunma süresi

Oluşturma Tarihi: 14.10.2025 07:04

Güncelleme Tarihi: 07.12.2025 17:26

HELLO!

Aytaç Şaşmaz - Serra Arıtürk: Sevgi ihtiyacı...

HBO max’in yeni suç/drama dizisi ‘Kaosun Anatomisi’nin başrol oyuncuları Aytaç Şaşmaz - Serra Arıtürk İstanbul'un kaosunda, tehlike dolu bir hikayede buluştular.

HBO max’in yeni dizisi ‘Kaosun Anatomisi’, bireysel dramaların toplumsal gerçeklerle kesiştiği karanlık bir evrende izleyiciyi vicdanıyla baş başa bırakıyor. Aytaç Şaşmaz’ın idealist bir doktordan mahkuma dönüşen Ozan’ı ve Serra Arıtürk’ün ataerkil düzene meydan okuyan deren’i, hikayeye yalnızca sürükleyicilik değil, derin bir insanlık sorgusu da katıyor. Şaşmaz, karakterinin yolculuğunu “koca bir okyanusta yüzme bilmiyormuşum gibi” sözleriyle anlatırken; Arıtürk, Deren’in kırılma noktalarını “evrensel bir kader ortaklığı” olarak görüyor.

Röportaj: Büşra Nazlan Üregül

Fotoğraflar: Cihan Alpgiray

Styling: Naz Paksoy - Tuğba Kır

Saç: Ferit Belli

Makyaj: Gamze Tekin Alp

Fotoğraf Asistanları: Oytun Akbulut - Cem Borahan

Saç Asistanı: Berke Belli

Video: Ahmet Taymi

Mekan için iki dakika Creative House’a teşekkür ederiz.

HBOMax’te yayın hayatına başlayan suç ve drama dizisi ‘Kaosun Anatomisi’, yalnızca bir suç ve gerilim dizisi değil; adalet arayışı, bireysel yaralar ve toplumsal çürümüşlük üzerine güçlü bir hikaye anlatıyor. Dizinin başrolleri Aytaç Şaşmaz ve Serra Arıtürk, projeyi ilk duydukları andan itibaren bu dünyanın içine çekilmiş. Şaşmaz, “Ozan’ın adalet arayışını, sistemin çürümüşlüğüne çarpmasını izlemek beni koca bir okyanusta yüzme bilmiyormuşum gibi hissettirdi” diyerek karakterinin zorlu yolculuğunu tanımlarken; Arıtürk ise Deren’in hikayesini ‘evrensel bir kader ortaklığı’ olarak gördüğünü vurguluyor. İkili için bu proje, oyunculuğun ötesinde kendi iç dünyalarıyla hesaplaşmayı da beraberinde getirmiş. Ozan’ın idealizmden mahkumiyete uzanan dönüşümü, Deren’in ataerkil düzene karşı açtığı savaşla birleşiyor ve seyirciyi yalnızca heyecanlandırmakla kalmayıp vicdanıyla yüzleştirmeyi amaçlıyor.

HELLO!: ‘Kaosun Anatomisi’, oldukça sürükleyici; psikoloji, suç ve gerilim üzerine kurgulanmış bir dizi. Öncelikle projeyi ilk duyduğunuzda neler hissettiniz, buradan başlayalım. Senaryoyu ilk okuduğunuzda neler düşünmüştünüz?

Aytaç Şaşmaz: ‘Kaosun Anatomisi’nin dünyasını ve Ozan karakterinin yolculuğunu keşfetmek istedim. Çünkü sadece bir suç/aksiyon dizisi değil; psikolojik, toplumsal ve bireysel yaralara dokunan bir hikaye.

Serra Arıtürk: Öncelikle daha önce hiç bu türde bir işin içinde olmadığım, hatta okumadığım için çok meraklanmıştım. Senaryonun ilk okuduğum hali, hem karakterim hem de genel hikaye itibarıyla çok daha heyecan verici bir yere evrilmiş olsa da ilk versiyonu bile böyle bir dünyaya ait bir genç kadına dair neleri yaşatabileceğimle ilgili hemen düşündürmeye başlamıştı beni. Hemen ertesi günü görüşmelere başlamıştık bile.

HELLO!: Ozan nasıl bir karakter? Onunla empati yaptığında neler hissettin?

A. Şaşmaz: Ozan, hikayenin başında idealist bir doktor. Anne babasını çocukken trafik kazasında kaybetmiş ve ablasıyla hayata tutunmaya çalışmışlar, başarmışlar da... Hayattaki tek gayesi mesleği gereği hayat kurtarmak olan, hepimiz gibi hayatının akışında olan bir adam. Ablasının ölümüyle birlikte hayatında daha önce karşılaşmadığı adaletsizlik onu bir dönüşüm sürecine sokuyor.

HELLO!: Ozan, hak, hukuk ve adaletin peşinde. Ablasının cinayetini ortaya çıkarmaya çalışan bir doktordan cezaevindeki bir mahkuma dönüşüyor... Bu yolculukta seni Aytaç olarak etkileyen şey neydi?

A. Şaşmaz: Bir doktor olarak başladığı yolda, cezaevine düşen bir mahkuma dönüşüyor. Hayatında çok büyük çıkmazlara itiliyor, imkansızlıklarla savaşıyor. Doğrunun ve gerçeğin peşinden koşarken canını ortaya koyuyor. Ozan’ın adalet arayışını, sistemin çürümüşlüğüne çarpmasını izlemek beni koca bir okyanusta yüzme bilmiyormuşum gibi hissettirdi.

HELLO!: Deren, ataerkil yapıya uygun ailesi tarafından baskılanan ve ‘intikamını’ da alan gözü kara bir karakter. Deren’in kırılma anları sende hangi duyguları uyandırdı? Bu karakter hakkında neler söylemek istersin?

S. Arıtürk: Deren’in kırılma anlarını, hissettiği duyguları ve girdiği çıkmazları; hemen hemen hepimizin yaşadığımız dünyada bir kadın olarak var olma mücadelesi esnasında tecrübe ettiklerimizden çok da farklı görmüyorum. Elbette Deren, her gün karşılaşabileceğimiz bir karakter veya hikayesini duymaya çok alışkın olduğumuz bir kişilik değil; ancak ataerkil düzen her daim, adım attığımız her ortamda baki. Hal böyleyken Deren’in hikayesini evrensel bir kader ortaklığı olarak görmek çok da zor olmadı. Deren’i bu seçimlere yönlendiren ve benim de onu düşünürken en çok beslendiğim ihtiyacı; daima gizlemeye çalıştığı sevgi açlığı ve yalnızlığıydı; ki bu da evrensel bir ortaklık günümüzde. Hem erkek hem de kadın için.

HELLO!: Ozan arkadaşın ya da ailenden biri olsaydı ona nasıl akıl verirdin?

A. Şaşmaz: Arkadaşı olsaydım doğru bildiği adalet anlayışının aslında yaşadığımız dünyada karşılığının olmadığını söylerdim. Belki durmasını söylerdim ama vazgeçmediği hikayeyi de hep merak ederdim.

HELLO!: Ozan karakteriyle en benzeştiğin ve en benzeşmediğin yönler neler?

A. Şaşmaz: En benzer yanımız, karşısına çıkan engeller için verdiği mücadele olabilir. Vazgeçmeyişi, pes etmeyişi. En farklı yanımız ise onun fazla gözü kara oluşu. Ben hayatımda daha temkinliyim. Çünkü onun kadar şanslı olmayabilirim.

HELLO!: Dizi ilerledikçe Deren’in kendi evrenini kurmaya yavaşça hazırlandığına tanık oluyoruz. Karakterin bu gelişim sürecinde önyargılar ve cinsiyet eşitsizliği problemiyle de mücadele ediyor. Bu konuda fikirlerin nedir?

S. Arıtürk: Özellikle kadınlar adına, bu problemlerin alışmaya mecbur bırakıldığımız sorunlar olduğunu düşünüyorum. Zaman ilerlerken belki de en yavaş değişim geçiren süreçlerden biri olarak görüyorum bu eşitsizliği aynı zamanda. En köklü değişimlerin büyük yıkımlarla gerçekleştiğini görüyoruz tarih boyunca. Ölçeği küçültecek olursak, hepimizin her zaman elinden gelemeyebiliyor yakıp yıkmak. Deren aracılığıyla, erkek egemenliğinin en üst düzeyde olduğu bir dünyada bunu yapabildiğim için şanslı da hissediyorum kendimi.

HELLO!: Karakterin içindeki psikolojik çelişkiler seni nasıl etkiler?

S. Arıtürk: Serra olarak beni etkilemiyor; ama empati duygumu pekiştirdiği kesin. Ne kadar çok çelişki; oyuncu için o kadar çok malzeme demek aslında. Deren’i bu kadar ‘oyuncaklı’ yapan da zaten bu çelişkilerin ve zıtlıkların bolluğuydu. Beni etkilemekten ziyade oynayacağım karakteri zihnimde ilginç kılıyor.

HELLO!: Deren karakteriyle en benzeştiğin ve en benzeşmediğin yönler neler?

S. Arıtürk: Ardına saklandığı çok sivri ve bence tatlı bir mizahı var Deren’in. Bu yönümüz benzer bence. Kendi kendiyle olan, farkına varmaktan kaçındığı mücadelesine karşın özgüvenini de yüksek buluyorum ki, bu da ortak diyebilirim. Bunlar dışında çok benzediğimizi söyleyemeyeceğim. İyi ki de benzemiyoruz; oynamaktan en keyif aldığım ve hayran kaldığım karakterler benden uzak olanlar oluyor.

HELLO!: Yeni bir role hazırlanırken izlediğin belirli bir metot var mı? Ozan karakterine nasıl çalıştın? Cezaevi sahneleri için özel bir hazırlık yaptın mı, gerçek mahkumlarla gözlem fırsatın oldu mu? Karakterin dünyasına yakın olabilmek için nasıl bir araştırma yaptın?

A. Şaşmaz: Ozan için benzer vakaları araştırdım, gerçek hayattan hikayeler dinledim. Karakterin beyazdan siyaha geçişini, çaresizlikten yeniden doğuşunu en doğru şekilde yansıtabilmek istedim.

HELLO!: Yeni bir role hazırlanırken izlediğin belirli bir metot var mı? Deren karakterine nasıl çalıştın? Karakterin dünyasına yakın olabilmek için nasıl bir araştırma yaptın?

S. Arıtürk: Hazırlık döneminde mesaimi, en çok oynayacağım karakterle ilgili düşünmeye, geçmişini anılar yaratarak baştan yazmaya ve onun yerine hayal kurmaya ayırıyorum. Böylece benden ve ondan başka kimsenin bilemeyeceği, çokça done oluyor elimde ve sıra o olmaya geldiğinde, beslenebileceğim ortak sırlarımız oluyor. Sette düşünmeye ve plan yapmaya lüzum da kalmıyor böylece; çünkü her şey anın içinde gelişmeye başlıyor.

HELLO!: Dizi, çürüyen hukuk düzeni olan bir evrende geçiyor. Doğrular bastırılıyor, basın özgürlüğü yok. Ve bir tarafta da hak ve hukuk arayışı için mücadele eden ve seslerini kamuoyuna duyurmaya çalışan Ozan ve Deren var. Bu mücadele üzerine bir dizi çekmek, oyuncuda nasıl bir sorumluluk duygusu yaratıyor?

A. Şaşmaz: Senaryonun dünyası gereği çürüyen bir düzeni anlatmak, oyuncu olarak bende büyük bir sorumluluk duygusu yarattı tabii ki.

HELLO: Serra nasıl bir partner?

A. Şaşmaz: Serra çok iyi bir yol arkadaşı bence. Disiplinli ve çalışkan. Partnerlikte en önemli şey güven. Serra mesleğine saygısıyla bana bu güveni fazlasıyla verdi.

HELLO!: Aytaç nasıl bir partner?

S. Arıtürk: Aytaç çok yetenekli, eğlenceli, motive ve partnerleri için her şeyi kolaylaştırmaya hazır, kalbi çok güzel biri. Onu bu işte tanıdığım ve böyle bir arkadaş kazandığım için çok mutluyum. Umarım daha nice hikayeler anlatırız birlikte.

HELLO!: ‘Kaosun Anatomisi’nin seyircide nasıl bir duygu bırakmasını istiyorsunuz?

A. Şaşmaz: İzleyicinin sadece heyecan değil, vicdanıyla da yüzleşmesini; hikayeyi bitirdiğinde “Ben olsam ne yapardım?” sorusunu sormasını isterim.

S. Arıtürk: Birçoğumuz bu dünyaya ve karakterlere hiç aşina olmasa da anlattığımız hikayede, her hikayede olduğu gibi adalet ihtiyacının, sevgi ihtiyacının ne kadar temel ve ortak olduğunu; bunu anlatırkenki korkusuzluğun ve motivasyonun izleyicinin damağında başka bir tat bırakmasını isterim tabii. Bu işi hem türünün örneklerinden hem alışkın olduğumuz dizi estetiğinden ayıran, başka lezzette bir estetiğinin ve sinematografisinin olması. Bunun da izleyicimizde iz bırakacağına inanıyorum.

HELLO!: Bu sezon yeni bir televizyon projen var. Hem televizyona hem de dijital platformlara iş yapıyorsunuz. Sizin açınızdan farkı, avantajları, dezavantajları nedir?

A. Şaşmaz: Televizyonun kitlesi çok geniş ve ritmi hızlı. Dijitalde ise daha özgür, daha cesur, başı sonu belli olan hikayeler anlatılabiliyor. Oyuncu olarak her ikisinin de bana kattıkları farklı.

S. Arıtürk: Dijital dizi projelerinde anlatılan hikayeler süregelen alışkanlıkların dışında oluyor genelde. Dijital işlerin çok daha filtresiz sunulabilmesi, bölüm sürelerinin çok daha makul olmasına bağlı olarak çalışma koşulları, bunun yanı sıra hem senaryo anlamında hem de zamansal olarak bitiş noktalarının baştan belli olması benim açımdan daha cezbedici oluyor çoğu zaman. Zaten seçimlerim de genelde bu yönde olmuştu; ‘Veliaht’ ise henüz üçüncü televizyon projem. Bütün bunları söyleme ihtiyacı hissettim; çünkü ‘Veliaht’, yapımından yaratıcısına, her bir birimiyle bu kolaylıkları ve verileri başından itibaren emekçileriyle en çok paylaşan ekibe sahip. Bu proje özelinde, televizyon dizilerine has olan anormal uzunluktaki bölüm süreleri hariç, bir dezavantaj söyleyemeyeceğim.

HELLO!: Her seferinde birbirinden farklı karakterlere hayat vermek gerçek hayatta sizi nasıl besliyor ya da eğitiyor?

A. Şaşmaz: Her rol bana yeni bir bakış açısı kazandırıyor. Gerçekte hayatta belki şahit olamadığım, yaşamadığım ya da yaşayamayacağım duyguları deneyimliyorum. Çıkarımlarda bulunuyorum. Hayata başka bir gözden bakmak, o karaktere his ve inanç vermek hem ruhumu hem de oyunculuğumu besleyen en büyük şey.

S. Arıtürk: Aslında hepimizin hissettiklerimiz ve ihtiyaçlarımız nezdinde aynı olduğumuzu, bu karakterleri birbirinden bu kadar farklı kılan şeylerin; hepimizde ortak olan bu ihtiyaçları elde etmek için seçtiği yollar olduğunu gösteriyor her seferinde. Daha fazla insanı, kadını tanımamı, muayene etmemi ve anlamamı sağlıyor. Böylece algım açılıyor her karakterde, önyargılarım dağılıyor insanlara karşı. Serra olarak da olgunlaşıyorum.

HELLO!: Oyunculukta sizin için ‘başarı’yı tanımlayan şey nedir?

A. Şaşmaz: ‘An’ı yaşayabilmek. Anlattığımız hikayeye ve yaşattığım karaktere izleyicinin en içten hislerle tanıklık etmesi.

S. Arıtürk: Doğallık, sağlanması sanıldığından daha zor bir şey bence. Sahnede senaryo itibarıyla talep edilen birtakım temel duygulara ve mesajlara rağmen, karakterin anında, ritminde ve ihtiyacında kalarak etki-tepki sistemini gelen her türlü uyarıya tamamen açık bırakabilmeyi başlı başına bir başarı olarak görüyorum. Bir şey sergileme çabası ortadan tamamen kalktığında güzelleşiyor bence oyunculuk.

HELLO!: Meslekte en sevdiğiniz ve içsel olarak tatmin olduğunuz şey nedir? Ve sizi en çok zorlayan tarafı?

A. Şaşmaz: Mesleğimin en sevdiğim yanı, yaşattığım karakterle veya içinde olduğum hikayeyle seyircinin bir bütünlük yakalayıp kendi hayatında çıkarımlarda bulunması diyebilirim. Belki bir yerde birilerinin hayatına dokunmak, benim bu mesleği yapmamda en büyük sebeplerden biri. En zor yanı ise bütün bu kurgusal hayatları sahne içinde gerçeklikle ve kalpten bir yerden yansıtabilmek. Sonrasında da bu yoğun duygusal yolculuktan günlük hayata ve bakış açıma geri dönebilmek. Bazen kendi doğrularımla çatıştığı veya duygusal/psikolojik açıdan içinden çıkamayacağım durumlar da olabiliyor.

S. Arıtürk: Ben oyun oynamayı çok seviyorum. Oyunculuk yapmamın sebebi de bu aslında. İçimde oynamaya hazır bekleyen biri var her gün. Onun ihtiyacını karşıladıkça tatmin yaşıyorum. Meslekle ilgili en büyük zorluklarsa, genelde mesleğin kendisiyle en az bağlantısı olan birtakım sektörel detaylarla ilgili oluyor. Bu, sanat yapmayı ve onu satmayı içeren her meslekte var olan bir çelişki zaten.

HELLO!: Oyunculuk anlamında kendinizde eksik gördüğünüz noktalar var mı? Kendinizi seyreder misiniz, özeleştiri yapsanız neler söylerdiniz?

A. Şaşmaz: Kendimi izlerim, eksiklerimi fark etmeye çalışırım. Kafamdaki doğrular ve yanlışlarla savaşırım. Bazen fazla kontrollü olduğumu düşünüyorum. Fakat bu da mesleğime olan saygımdan. Daha da özgürleşmeyi, anı anda yaşamayı ve daha da odaklanmayı öğrenmeye devam ediyorum. Sonu olmayan bir yolculuğun içindeyim. S. Arıtürk: Kendimi uzun uzun seyretmeyi çok sevmiyorum; ama ara sıra kendimle ilgili en sağlıklı geri dönüşü kendimin yapacağını düşündüğümden bakmayı ihmal etmiyorum işlerime. Objektif olmaya gayret ediyorum, henüz özeleştiri yapmadan ekranı kapattığım olmadı. Bence oyunculuk, mükemmelleştirilmesi mümkün olan bir meslek değil. Kusurlardan da çokça besleniyor. Asıl eksik görememek çok tehlikeli. Farkındalığı yüksek hiçbir oyuncunun, iş günü sonunda “Bugün de çok iyi oynadım” diye eve gittiğini düşünmüyorum. Nasıl kendi hayatımda eksikliklerim varsa, oyunculuğumda da var eminim. Çünkü hayatla ilgili öğreneceğim daha çok şey var, yolumuz uzun.

HELLO!: Bir seyirci olarak son zamanlarda sizi oyunculuk anlamında en etkileyen film, tiyatro ya da dizi performansını sorsak?

A. Şaşmaz: ‘Adolescence’ dizisindeki Kaine karakterini oynayan kardeşimiz Owen Cooper.

S. Arıtürk: Cate Blanchett’in ‘Tar’ filmindeki performansı aklımdan çıkmıyor; tam bir yıl önce izlemiş olmama rağmen.

HELLO!: Rol ile gerçek yaşam arasında sınır bazen bulanıyor. Sizin için sahnede olmak, kendi hayatınıza dair hangi sırları açığa çıkarıyor?

S. Arıtürk: Sınırlarımın bulandığı hiç olmadı. Ama karaktere duyduğum hayranlıktan dolayı, onunla haşır neşir olduğum vakit boyunca benzer tavırlar sergilediğim olmuş yakınlarımın dediğine göre. Sahnede olmanın bana kazandırdığı en güzel şey dürüstlük, korkusuzluk. Oyunculuğa başlamadan daha maskeli biriydim, ne hissettiğimle ilgili gerçekleri söylemek bana daha korkutucu gelirdi; zayıflayacakmış gibi hissederdim. Şimdi bir insanı güçlü yapan şeyin onun tüm zafiyetlerini korkusuzca masaya koyabiliyor ve kendini açabiliyor olmasının getirdiği güven olduğunu biliyorum.

HELLO!: Hayatta tutkularının mı, yoksa mantığının mı peşinden gidersin?

A. Şaşmaz: İkisi de. Mantığımız bize doğruyu yanlışı anlatır, tutkularımız da seçtiğimiz doğru ya da yanlışa şekil verir.

HELLO!: Kendi kaderini sen mi yazarsın, yoksa akışa teslim olmayı mı seçersin?

S. Arıtürk: İkisini beraber yapmak mümkün bence.

HELLO!: Geçmişe mi, bugüne mi, yoksa geleceğe mi daha çok odaklanırsın?

A. Şaşmaz: Ben bugüne odaklanırım. Çünkü geçmiş geçti, geleceğe belirsiz bir gülümsemeyle bakıyorum. Bugünü hakkıyla ve saygıyla yaşamaya çalışıyorum.

HELLO!: Sence insan kendini yeniden yaratabilir mi, yoksa özü hiç değişmez mi?

S. Arıtürk: Kendini geliştirebilir ve çokça şey katabilir. Ama tamamen değişebileceğine inanmıyorum. Ya da henüz örneğini görmedim.

HELLO!: ‘Kaosun Anatomisi’ dizisinde Ozan’ın dünyası yavaş yavaş temelinden sarsılıyor ve bambaşka, hiç bilmediği bir dünyaya sürükleniyor. Bazen gerçek hayatta da öyledir. Sen Aytaç olarak hayattaki bu dönüşümleri nasıl karşılarsın?

A. Şaşmaz: Ben dönüşümleri korkuyla değil, merakla karşılarım. Çünkü her dönüşümde, her kendimle olan kavgamda yeni bir ben tanırım.

HELLO!: Bateri ve piyano çaldığını okudum. Müzik senin için ne ifade ediyor?

A. Şaşmaz: Müzik benim için nefes almak gibi, kendimle eğlenmek aynı zamanda. Şarkı söylemek de anlatmak çünkü. Dinlemek de söylemek de...

HELLO!: Çok güzel şarkı söylüyorsun ve Amy Winehouse hayranıymışsın. Müzikle ilişkin ne zaman başladı ve şu an nasıl bir seviyede? Şarkıcılık ve oyunculuk arasında ortak bir ifade dili görüyor musun?

S. Arıtürk: Müzikle ilişkim doğduğumdan beri var, çok ve iyi müzik dinlenen bir evde büyüdüm. Müzik yapmıyor olsaydım bile ilişkim çok değişmezdi. Her anımda var müzik, hiçbir yerde duymasam bile içimde çalıyor gibi; en özel anları müzikle tanımlıyorum. Bence tamamen ortak bir dile sahipler. Hikaye anlatıcılığı ikisi de o anı yaşamak ve yaşatmak...

HELLO!: Gelmiş geçmiş tüm yıldızlar arasında kiminle şarkı söylemek isterdin?

S. Arıtürk: Bu sorunun cevabı dönem dönem değişir ama bugün Chet Baker diyeceğim.

HELLO!: Aşk sizce insanı daha çok özgürleştiren mi, yoksa dönüştüren bir güç mü? İnsanın kendisini bulmasına mı yol açar, yoksa kendini kaybetmesine mi?

A. Şaşmaz: Özgürlük. Özgürlüğün içindeki dönüşüm.

S. Arıtürk: Bence aşk zıtlıklarla ve çatışmalarla var olabilecek bir şey. Ben hormon bozukluğu olarak tanımlıyorum. Tamamen bir kimyasal denge değişikliği olduğu için aşk; her şey olur bence. İnsan kendini tanıyamaz hale de gelir, sonra bulur, sonra tekrar kaybeder. Esir de olur, anlaşmak olunca özgürleşir de. İhtimaller çok.

HELLO!: Karakterinize 360 derece baktığınızda hangi huylarını sever, hangilerini eleştirirsiniz?

S. Arıtürk: Eleştiriden başlayayım. Önyargı konusu üzerinde çalışmalarım devam ediyor; ancak ilerlediğimi hissediyorum. Sevdiğim şey ise durum, kişi, ortam fark etmeksizin iyiyi aramak ve ortaya çıkarmakla ilgili bir çaba gözlemliyorum kendimde. Hayatla bağımı kuvvetlendirdiğini hissediyorum.

HELLO!: Dış görünümünüzü ve yeteneğinizi dışarıda bıraksanız, “Ben kimim ve ne istiyorum” sorusunu yanıtlayabilir miydiniz?

A. Şaşmaz: Ben kendi halinde, hayatı ve yaşamayı sevmeye çalışan, tek savaşı kendiyle olan biriyim. Ne istiyorum? Her zaman sağlık ve huzur.

S. Arıtürk: “Ben kimim?” sorusuna yanıt vermek zor; çünkü hâlâ büyüdüğümü hissediyorum. 20’lerde bu soru çok da sorulmamalı bence, haksızlık olur. Ne istemediğimi biliyorum şu an; ne istediğime bir adım daha yakınım henüz. Öğrendiğimde haberleşiriz.

HELLO!: Eğer hayatında tek bir değeri ömür boyu koruyabilsen, o ne olurdu?

A. Şaşmaz: Saygıyı korurdum.

HELLO!: Eğer hayatında hep şarkılarla anlatabileceğin tek bir duygu kalsaydı, o ne olurdu?

S. Arıtürk: Aşk, her türlüsü.

HELLO!: Bu hayatta sizi en çok mutlu eden şey nedir?

A. Şaşmaz: Hayallerimi gerçekleştirebilmek.

S. Arıtürk: Sevmek ve sevilmek.

© 2025 bmag - Tüm hakları saklıdır.

Iyzico ile ÖdeIyzico Logo




HomeMagazinesB SeriesB RollUser