Bmag Logo

Yavaş, bilinçli, duyarlı: Yeni lüksün adı sürdürülebilirlik
Genel
10 dk okuma

Oluşturma Tarihi: 24.10.2025

Güncelleme Tarihi: 18.11.2025

HELLO!

Yavaş, bilinçli, duyarlı: Yeni lüksün adı sürdürülebilirlik

Zamanın ruhu değişiyor. Artık yalnızca estetik değil, etik de önem kazanıyor. Bir tasarımın güzelliği, yalnızca biçiminde değil; malzemesinin hikayesinde, üretim sürecinin vicdanında ve gezegenle kurduğu dengede saklı.

Yazan: Büşra Nazlan Üregül

Moda, mimari, sanat, parfüm ya da zanaat fark etmeksizin, her yaratıcı alan aynı soruyu soruyor: “Daha azla, daha iyi nasıl yaşarız?” Sürdürülebilirlik artık bir trend değil, bir farkındalık biçimi. Arzu Kaprol’den Aurélien Guichard’a, Umut Yamaç’tan Emine Boyner’e kadar farklı disiplinlerden yaratıcılar, bu farkındalığın yeni estetiğini yeniden tanımlıyor: Doğaya zarar değil, yarar sağlayan tasarımlar. Tüketime değil, bilince hizmet eden işler. Geçici olana değil, kalıcı izlere yatırım yapan bir anlayış. Bugünün dünyasında güzellik, artık daha sade, daha dürüst, daha sorumlu.

MODA TASARIMCISI ARZU KAPROL

“Daha az ve nitelikli tüketim kodlarını keşfetmeliyiz”

“Moda ve sanat her zaman birbirini destekledi. Moda popüler kültüre dair bir ifade dili; zamanın ruhunu anlatan, gösteren, paylaşan, etkileyen. Sanat ise doğası gereği, sorgulayan, tetikleyen, eleştiren ve zamanı her alanda değiştiren. Bu yüzden tüm yaratıcı disiplinler her daim birlikte hareket eder. Zamanın ruhu bir bütün olarak izlenebilir, görülebilir ve yaşanabilir. Şimdiyse biraz tüketimi sorgulama zamanı, özellikle niteliksiz giysi anlamında. Gün geçtikçe, kıyafetlerimizle olan ilişkimizin sadece estetik değil, bize başka anlamda da değer ve performans katmasını daha da çok önemsiyorum. Doğaya zarar değil yarar, bedenimize zarar değil yarar, ruhumuza zarar değil yarar, tüm insanlığa zarar değil yarar sağlaması gerektiğini düşünüyorum. Her söylediğimiz, her ürettiğimiz, her gördüğümüz, her paylaştığımız bize mutlaka geri dönüyor. Bu bir kıyafet, bir söz, bir duygu ya da bir ilişki olabilir. Daha az ve daha nitelikli tüketim kodlarını keşfetmeliyiz. Tüm moda sektörünün parametreleri değişecek bugünden sonra. Dünyaya saygı çerçevesinde yepyeni satın alma önceliklerimiz olacak ve daha az ama daha nitelikli ürünleri satın alacağız. İpliğin, kumaşın, dikimin kim tarafından, nerede, ne koşullarda ve ne zaman hatta ne kadara yapıldığını bilmek isteyeceğiz, fair-trade bir zorunluluk olacak. 2050’de dünya üzerinde yaklaşık 9.8 milyar insan yaşayacak. Kritik seviyelerde olan kaynaklarla hayatımızı sürdürmeye çalıştığımız bugüne göre 4 milyar daha fazla tüketicinin etkisi ise bugün tahmin edilemeyecek bir seviyede. Pamuk ve yün gibi ham, işlenmemiş ve geri dönüştürülebilen malzemeler, birçok farklı malzeme gibi azalıyor. Bu sebeple, moda tasarımcılarına, giysi tasarımının ötesinde büyük bir görev düşüyor; bütünü ve tüm aşamaları tasarlamak. Kıyafet ilk gardırobunda ömrünü tamamladıktan sonra sürecine nasıl devam edecek? Sürdürülebilir bir üretim süreci, kaynakların doğru kullanımı için ilk aşamayı oluşturacak. Benim gözümde, anısı olan kıyafetler tasarlamak ve uzun ömürlü kıyafetlere yatırım yapmak, aslında sürdürülebilir bir moda dünyasının da ana kriterlerini oluşturuyor.”

MODA TASARIMCISI MEHTAP ELAİDİ

“Sürdürülebilirlik modanın her alanında var olmalı”

“Moda, uzun zamandır SOS veriyordu. Gelinen noktadaki yüksek rekabet, süper güç tabir edebileceğimiz grupların egemenliğinde yazılmış pazarlama ve satış kuralları artık markaları ve tasarımcıları tatmin etmekten çok uzak bir noktaya gelmişti. Hızlı modanın tüketiciler tarafından kabulü ile birlikte gelişen düzen, tasarımcılar kadar üreticiler üzerinde de bir baskı oluşturmaya başlamıştı. İklim krizinin kendini daha net belirtilerle göstermesi ve bu konudaki farkındalığın artırılması, sürdürülebilirliğin daha geniş kitleler tarafından kabul görmesine yol açtı. Bu noktadan sonra moda ile sürdürülebilirliğin farklı platformlarda tartışılması artık mümkün görünmüyor. Sürdürülebilirlik modanın her alanında var olması gereken bir kavram artık. Bunun dışında kalamazsınız. Sürdürülebilirlik dediğinizde işin içine birçok açı giriyor aslında. Kullandığınız malzemelerin içeriğinden üretilme koşullarına, ürünün meydana getirilmesinden kullanılan satış araçlarına, pazarlaması yapılan kanallardan nihai satış ortamlarına kadar sürdürülebilirliğin bir esas olarak alınması şart. Bu arada tasarım anlamında da sürdürülebilirliğe dikkat çekmek istiyorum ben. Bugün her sezon, ki bu sezon sayısı ortalama dörde kadar çıkabiliyor, bir tasarımcı markası ortalama 80-100 adet tasarım yapıyor ve üç ay gibi bir sürede bunlar değerini yitiriyor. Bu da uzun vadede bir tasarım yozlaşmasına sebep oluyor. Sanıyorum artık nihai tüketicinin de daha bilinçlenmesi sayesinde moda daha akıllı, çevre ve insan dostu bir noktaya oturacak.”

DOĞA SAVUNUCUSU LEONARDO DICAPRIO

“Sürdürülebilir bir gelecek mümkün”

“Leonardo DiCaprio, yalnızca Oscar ödüllü bir aktör değil, aynı zamanda dünyanın en tanınmış çevre aktivistlerinden biri. Kariyerinin büyük bir bölümünü, iklim değişikliğiyle mücadeleye, biyolojik çeşitliliğin korunmasına ve sürdürülebilir yaşam biçimlerinin teşvik edilmesine adadı. “Çocukluğumdan beri doğaya karşı büyük bir saygı hissediyorum. Bugün geldiğimiz noktada artık bu bir hobi değil, bir hayatta kalma meselesi. İklim değişikliği, insanlığın karşılaştığı en büyük tehdit. Oyuncu olarak sesimi duyurabiliyorsam, bunu kullanmamak bana etik olarak yanlış geliyor. Artık doğayla bağımızı neredeyse tamamen yitirdik. Her şey tüketim üzerine kurulu. Okyanuslarımız çöp yığınlarına dönüşüyor. Her yıl milyonlarca ton plastik denize karışıyor. Yine de insanlar tek kullanımlık plastikten vazgeçmekte zorlanıyor. Bu sadece hükümetlerin değil, bireylerin de sorumluluğu. Sadece bireysel çabalarla değil, endüstriyel ve politik dönüşümle sürdürülebilir bir gelecek mümkün. Yenilenebilir enerjiye yatırım yapılmadıkça, fosil yakıtlardan uzaklaşmadıkça çözüm yarım kalır. “Ben hâlâ umutluyum çünkü genç kuşaklar çok daha bilinçli. Artık daha fazla insan konuşuyor, sorguluyor ve harekete geçiyor. Umut dediğimiz şey pasif bir duygu değil; bir eylem biçimi.”

DOĞA SAVUNUCUSU YILDIZ ELSA PATAKY

“Doğayı korumak bizim başlıca görevimiz”

“Doğayı ve çevreyi kurtarma mücadelesine katkıda bulunmamızı sağlayan, insanları paylarına düşeni yapmaları konusunda etkileyebilecek bir pozisyona sahibiz. Doğru geri dönüşüm bilinci ve plastik kullanımını azaltmak gibi öğrenmemiz gereken çok temel ve küçük hareketler var. Tüm bunlar benim çocuklarım için son derece normal” diyor Pataky, Çevreye duyarlı bir hayat yaşamanın ve çocuklarını da bu yönde yetiştirmelerinin yanı sıra Elsa Pataky ve eşi Chris Hemsworth, doğayı ve gezegenimizi korumak için birçok farklı organizasyon ve sivil toplum örgütüyle iş birliği içinde. Bunlardan biri, okyanusların korunmasıyla ilgili. Elsa’nın elçi, Chris’in ise iştirakçi olarak görev aldığı Oceana ya da bir diğeri; David Yarrow’un fotoğraflarının satışıyla bir fon oluşturmaya çalışan ve böylelikle yangında zarar görmüş koalaların rehabilite edilmesini üstlenen Wild Ark gibi. Pataky sözlerine şöyle devam ediyor. “Bu dönem iklim değişikliğinin dünyayı nasıl etkilediği ve global ölçekte ne gibi ekstrem durumlar yarattığını görmemiz için bir uyandırma çağrısı.”

ATÖLYE PATIKA’NIN KURUCUSU EMİNE BOYNER

“Ruh, beden ve gezegenin birliğine şifa olacağına inandığım malzemeleri tercih ediyorum”

“Atölye Patika için elimden çıkan her çalışmada, kullandığım malzemelerin bana gelene kadarki yolculuğunu araştırıyor, hikayesi içime sinen, ruh, beden ve gezegenin birliğine şifa olacağına inandığım malzemeleri tercih ediyorum. Doğallık benim için öncelikli olan gayret. Eğer bitki ise konu, doğanın bütününe ve bitkinin yaşamına, onunla bağ içinde yaşayan canlılara saygıyla hasat etmeyi veya hasat eden toplayıcılardan edinmeyi tercih ediyorum. ‘Vegan’ gibi sınıflandırmalar benim için her zaman uygun olmuyor. Bir şeyin vegan alternatifi her zaman daha doğal olan alternatif olmayabiliyor. Balmumu kullanacaksam en esaslı ve doğaya saygılı arıcılık pratiği olan arıcının, hikayesi en şefkatli olanı neyse onun peşine düşüyorum. Doğanın rehabilitasyonuna vesile olan muhteşem kahramanlar var. Dolayısıyla önceliğim her zaman doğa ve bütüncül olan her ne ise onu seçmek. Sabunlarımızda ve harmanlarımızda sadece doğal bitki malzemeleri kullanıyoruz. Coğrafyamızın en eski yerlisi, en büyük şifacısı olan zeytin ağacı, yağıyla tüm harmanlarımıza şifa katıyor. Kullandığımız tüm bitkiler, saygıyla ve doğanın bütününü kollayarak toplanıyor veya üretiliyor. Sentetik maddeler, kokular veya renk maddeleri kullanmıyoruz; sabunlarımıza ve harmanlarımıza rengini, dokusunu, kokusunu bitkiler veriyor. Kullandığımız, aromaterapi özelliği taşıyan bitki uçucu yağlarını seçerken de mutlaka riskte olmayan bitkileri tercih ediyor, aşırı hasat sebebiyle kullanılması uygun olmayan bitkileri (sandal ağacı gibi) kullanmıyoruz. Gezegen ile insan bedenini ayrı görmüyor, bir olduğu farkındalığı ile üretim yapmamız sebebiyle, aklımın erdiğince herkesin hayrını gözeterek hammadde ve üretim biçimi tercihlerimizi oluşturuyorum.”

MODA TASARIMCISI ATIL KUTOĞLU

“Kalıcı tasarımlarımla katkıda bulunuyorum”

“Sürdürülebilirlik çok önemli, bu konuda tüm sektör bilinçlendi ve çevreye zarar vermeyen üretim yöntemleri geliştirmeye çalışıyor. Ben kendimce kalıcı tasarımlarımla, hiçbir zaman modası geçmeyen kreasyonlar yaratarak bu sisteme katkıda bulunuyorum ve doğal, dönüştürülebilir malzemeler kullanıyorum.”

RYDER ACT MARKASININ KURUCUSU KÜBRA DEMİR

“Doğaya saygılı bir üretim süreci yaratmayı hedefliyoruz”

“Sürdürülebilir moda, benim için yalnızca estetik bir anlayış değil, aynı zamanda sorumluluk ve bilinçli bir yaklaşımı ifade eder. Dayanıklı kumaşlar, zamansız tasarımlar ve atıksız üretim anlayışıyla başlar. Moda endüstrisi genellikle hız ve tüketim odaklıdır; ancak bu yaklaşımın doğaya ve insana olan zararları göz ardı edilmemelidir. İşte bu nedenle, doğal ve uzun ömürlü malzemeler kullanılarak üretilen giysiler, hem çevreye zarar vermeden üretilmiş olur hem de uzun yıllar boyunca kullanılabilir. Zamansız tasarımlar tercih etmek, sadece modanın geçici akımlarına kapılmak yerine, her zaman değerini koruyan parçalar yaratmak demektir. Bu sayede, tüketim alışkanlıklarımızı sorgular ve bilinçli bir şekilde daha az; ama kaliteli ürünler tercih ederiz. Bilinçli tüketimi desteklemek, doğrudan sürdürülebilirliğe katkıda bulunur.

Sadece şık ve estetik değil, aynı zamanda uzun vadede çevre dostu seçenekler sunarak modanın etik ve sorumlu bir şekilde evrimleşmesini sağlarız. Bu üç temel prensip, sürdürülebilir modayı daha etik, saygılı ve doğal kılar. Ryder Act olarak, sadece kendimizi değil, müşterilerimizi ve dünyamızı da düşünüyoruz. Moda dünyası son yıllarda hızla büyüyen bir endüstri haline gelirken, tüketim ve seri üretim ön plana çıkmıştır. Ancak biz, bu hızlı üretim zincirine karşı bir duruş sergileyerek kaliteye, doğaya ve insan haklarına saygılı bir üretim süreci yaratmayı hedefliyoruz. Moda, sadece giysi üretmekten ibaret değildir; bu, bir yaşam tarzı, bir duruş ve dünyaya olan sorumluluğumuzun bir ifadesidir.

Yeni koleksiyonumuzda, yüzde 100 doğal keten kumaşlar ve inci gibi zarif el işçiliği detayları kullanarak hem estetik hem de fonksiyonel olarak uzun ömürlü, rahat ve kullanışlı parçalar ürettik. Bu, sadece şıklık değil, aynı zamanda sürdürülebilirliğin bir yansımasıdır. Çünkü her bir tasarımımızda doğaya saygı gösteriyor, aynı zamanda her giysinin uzun yıllar kullanılabilmesi için özenli bir üretim süreci izliyoruz.”

28 INTERIOR DESIGN KURUCUSU CANSEL DİDAR RIZVANOĞLU

“Geri dönüştürülmüş malzemeleri sıkça kullanıyorum”

“Sürdürülebilirlik sadece malzeme seçimi değil, tasarımın ömrünü uzatmak demek. Dayanıklı, uzun soluklu ve dönüşebilen mekanlar yaratmak bu kavramı işlerime entegre etme biçimim. Geri dönüştürülmüş veya yeniden kullanılabilir malzemeleri projelerimde sıkça kullanıyorum. Hem çevreye katkı sağlıyor hem de mekana benzersiz bir karakter katıyor. Çünkü her geri dönüştürülmüş malzemenin kendi hikayesi var.”

MATIÈRE PREMIÈRE KURUCUSU VE PARFÜMÖRÜ AURÉLIEN GUICHARD

“Hammadde sadece bir içerik değil, yaşayan bir ekosistemdir”

“Hammaddeler doğaya saygılı ve sürdürülebilirlik olduğu için markamızın DNA’sına ve benim yetiştirilme tarzıma baştan sona uygun. ‘Bir koku nasıl sürdürülebilir olabilir ki?’ Diyeceksiniz, şöyle anlatayım: Bir parfüm ancak hem doğaya hem de hammaddelerin arkasındaki insanlara saygı gösterirse sürdürülebilir olabilir. En önemli taahhütlerimizden biri, sadece koku gücü için değil, tarımsal ortaklarımıza uzun vadeli değer yaratmak için de yüksek dozda doğal ‘absolute’lar kullanmak. Örneğin Vanilla Powder, Fair for Life programı aracılığıyla Madagaskar’dan temin edilen vanilya içerir. Malzeme seçimlerini bizzat ben yapıyorum. Bu bir bağlılık meselesi. Bu program sayesinde çiftçiler adil fiyat alıyor, gelirlerin nasıl yeniden yatırılacağı konusunda söz sahibi oluyor ve çoğu zaman bu yatırımlar altyapı veya güneş enerjisi gibi topluluk projelerine yönlendiriliyor. Ayrıca vanilya fasulyeleri yerel olarak ‘absolute’a dönüştürülüyor; bu da hem ekolojik ayak izimizi azaltıyor hem de gelirin daha fazlasının toplulukta kalmasını sağlıyor. Bizim için hammadde sadece bir içerik değil, yaşayan bir ekosistemdir. Onları sorumlu bir şekilde desteklemek, hem olağanüstü kaliteyi hem de uzun vadeli sürdürülebilirliği korumamızın yoludur.”

MİMAR VE TASARIMCI UMUT YAMAÇ

“Yaklaşımım uzun ömürlü nesneler tasarlamak”

“Sürdürülebilirliğe yaklaşımım, hem kalite hem de tasarım açısından uzun ömürlü olacak nesneler tasarlamak üzerine kurulu. Belli bir tasarım felsefem olduğunu söyleyemem; çünkü sürecim oldukça sezgisel ve deneysel ilerliyor. Ancak bunu kelimelerle ifade etmem gerekirse: Oyunbaz, mekansal, etkileşimli ve hafif.”

HAMBURG MERKEZLİ SANATÇI İKİLİSİ EFKAN & OEMER

“Sanatsal olarak yeni bir dil yarattık”

“Broken Board serimizde, daha önce kullanılan kırık ve yıpranmış kaykay tahtalarının üzerinde çalışıyoruz. Bu hem metaforik bir dil oluşturuyor hem de aslında çöpe atacağınız bir parçanın dönüşümüne şahitlik ediyor. Bu da geri dönüşüm anlamında sanatsal olarak yeni bir dil yaratıyor. ‘Broken Board’ serisini bu kadar güçlü kılan metafor da tam olarak burada yatıyor: Hatalara, yanlış kararlara ya da gerilemelere rağmen yoluna devam edebilmek, ilerleyebilmek… En sembolik olan ise yıpranmış ve artık işlevini yitirmiş gibi görünen bir kaykayın bizim işlerimizde, galerilerimizde yeni bir hayata kavuşması. Bu da bize bir kırılmanın ardından bile yeni ve değerli bir şeyin ortaya çıkabileceğini gösteriyor. Bizi motive eden bu fikir, umarız başkalarının da kendi kırılma noktalarından güçle çıkmasına ilham olur.”

© 2025 bmag - Tüm hakları saklıdır.

Iyzico ile ÖdeIyzico Logo




HomeMagazinesB SeriesB RollUser